9 Mayıs 2011 Pazartesi

TÜRKİYEDE KULLANILAN ENERJİ KAYNAKLARI

HİDROELEKTRİK ENERJİ
Enerji amacı dahil su kaynaklarının geliştirilmesi ve kullanımı olarak tanımlanabilir. Diğer bir ifade ile Suyun potansiyel enerjisinin kinetik enerjiye dönüştürülmesi ile sağlanan bir enerjidir. Ülkemizdeki mevcut yağış miktarları ve akarsularımızın durumu göz önüne alındığında bu enerji kaynağından güvenilir olarak tam kapasite ile yararlanma oranımız ancak % 65 olabilecektir.(Kaynak :1998 - TUBİTAK-TTGV)
Ülkemizin akarsularında 1997 yılı verilerine göre


Bürüt Potansiyel : 430 Milyar KWh
Teknik Potansiyel : 215 Milyar KWh
Teknik-Ekonomik Potansiyel : 124.5 Milyar KWh

AVANTAJLAR

***Kirlilik Yaratmaz.
***Pik Enerji ihtiyacında çok hızlı devreye girer.
***Acil Durumlarda hızla devreden çıkarılabilir.
***Doğal kaynaklar kullanılır dışa bağımlı değildir.
***Yapılan yatırım sadece enerji için değil sulama-taşkın amaçlı kullanılabilmektedir.

DEZAVANTAJLAR

***Yatırım Maliyetleri fazladır.
***Toplam İnşaat süresi uzundur.
***Yağışlara bağlı olumsuz etkilenmesi söz konusudur.
JEOTERMAL ENERJİ


Yer kabuğunun çeşitli derinliklerinde birikmiş olan ısının oluşturduğu ve sıcaklıkları atmosferik sıcaklığın üzerinde olan sıcak su, buhar ve gazlar olarak tanımlanır.

Ülkemiz jeotermal kaynak bakımından dünyada yedinci sırada yer almaktadır. Yüzey sıcaklığı 40 derecenin üzerinde olan 140 civarında kaynak mevcuttur. Bu kaynakların 136 tanesi merkezi ısıtma ,sera ve konut ısıtılmasına ve endüstriyel kullanıma uygun iken sadece 4 tanesinden teknik ve ekonomik açıdan elektrik enerjisinin elde edilebilmesinin mümkün olduğu belirlenmiştir. Tüm kaynaklarımızın değerlendirilmesinin petrol eşdeğerinin 9 milyar dolar/yıl olduğu (Kaynak :1998 -TUBİTAK-TTGV) hesaplanmıştır.

AVANTAJLAR

***Çevre dostudur. Suyun ısıtılması ve buharlaştırılması için fosil enerjiye ihtiyaç duymaz.
***Doğal kaynaklar kullanılır, dışa bağımlı değildir.

DEZAVANTAJLAR

***Yapılarında bulunan hidrojen sülfür ve karbondioksit gibi gazların açığa çıkması nedeniyle re enjeksiyon gereklidir.
GÜNEŞ ENERJİSİ


Güneşten gelen ve dünya atmosferi dışında şiddeti sabit ve 1370 W/m2 olan ve yer yüzeyinde 0-1100 W/m2 değerleri arasında değişen yenilenebilir bir enerji kaynağıdır. Isıtmadan soğutmaya ve elektrik üretiminde kontrollü olarak kullanılabilmektedir. Ülkemizin yıllık güneşlenme süresi ortalama olarak 2640 saattir. Maksimum güneşlenme 362 saat ile temmuz ayında, minimum güneşlenme süresi ise aralık 98 saat ile ayında görülmüştür.

Güneydoğu Anadolu Bölgesi 3016 saat

Akdeniz Bölgesi 2923 saat

Ege Bölgesi 2726 saat

İç Anadolu Bölgesi 2712 saat

Doğu Anadolu Bölgesi 2693 saat

Marmara Bölgesi 2528 saat

Karadeniz Bölgesi 1966 saat

Güneşlenme süresi yönünden en zengin bölge Güneydoğu Anadolu bölgesi olup bunu sırası ile Akdeniz, Ege , İç Anadolu, Doğu Anadolu, Marmara ve Karadeniz bölgesi izlemektedir.

Güneş enerjisi günümüzde: konutlarda ve iş yerlerinde,tarımsal teknolojide, sanayide,ulaşım araçlarında,iletişim araçlarında,sinyalizasyon ve otomasyonda, elektrik enerjisi üretiminde kullanılmaktadır.

AVANTAJLAR

***Doğrudan güneş enerjisini kullanır.
***Doğal ısıtma ve soğutma sistemleri kullanarak binaların gereksiz ve aşırı ticari enerji tüketimlerini önler.
***Çevre değerlerini korur, Çevreye verilen zararları en aza indirir.
***Doğal ve sağlığa zararsız malzemeler kullanır.
***Ekonomiktir.
***
Dışa bağımlı değildir.

RÜZGAR ENERJİSİ


İndirekt yani çevrime uğramış bir güneş enerjisi olarak tanımlanabilir ( TUBİTAK-TTGV,1998 ) Rüzgardan elde edilecek enerji tamamen rüzgarın hızına ve esme süresine bağlıdır.



Ülkemizin geneli olmasa da rüzgar enerjisi yönünden zengin sayılan yerleri mevcuttur. Dünyada ise 1990 yılında kurulu rüzgar santralları gücü 2160 MW iken bu rakam 1994 de 3738 MW, 1995 de 4843 MW, 1996 yılında ise 6097 MW ( 1997, Wind Power Raporu) olmuştur. Burada dikkat edilirse özellikle son yıllarda rüzgar enerji santrallarında gözle görülür bir artış trendi olmasıdır.

Rüzgar enerjisi her ne kadar kaynağı doğa olsa bile bedava bir enerji değildir. Bu enerjinin temel hammaddesi olan rüzgar her ne kadar parayla alınmasa bile rüzgarın taşıdığı enerjinin tutularak enerjiye dönüştürülmesi için bir maliyet gerekir. ABD ‘de 750 Dolar/kW olan maliyet Avrupa'da 1400 Dolar /kW olabilmektedir. Ekonomik olması için 1000 Dolar/ kW olması gerekmektedir. Denizlere kurulan rüzgar türbünleri ise karadakilere oranla iki kat pahalıya mal olmaktadır. Gelişen teknoloji ile bu rakamların yakın bir gelecekte çok daha aşağılara çekilmesi beklenmektedir.

AVANTAJLAR

***
Kararlı, güvenilir, sürekli bir kaynaktır.
***Dışa bağımlı değildir.
***Gelişen teknoloji ile birlikte enerji birim maliyetleri düşmektedir.

DEZAVANTAJLAR

***Türbin için Geniş alanlar isteyebilirler Tek bir türbin için 700-1000 m2/MW. Rüzgar tarlalarının birim güç başına toplam gereksinimi ise 150-200 katı kadardır. Türbinlerin kapladığı alan bunun %1-1.2 kadar olduğundan bu alanlar yinede tarım amaçlı kullanılabilir.
***Görsel ve estetik olarak olumsuzdur. Gürültülüdürler ve kuş ölümlerine neden olur,radyo ve TV alıcılarında parazitlenme yaparlar Bu nedenle İngiltere başta olmak üzere bir çok Avrupa ülkesinde büyük rüzgar türbinlerinin yarattığı çevre sorunları nedeniyle milli park alanlarının sınırları içine ve çok yakınlarına kurulması yasaklanmıştır.
BİYOKÜTLE ENERJİSİ


Klasik ve modern anlamda olmak üzere iki grupta ele almak mümkündür. Birincisi; konvansiyonel ormanlardan elde edilen yakacak odun ve yine yakacak olarak kullanılan bitki ve hayvan atıkları(tezek gibi) oluşur.

İkincisi yani modern biyokütle enerjisi ise; enerji ormancılığı ve orman-ağaç endüstrisi atıkları, tarım kesimindeki bitkisel atıklar, kentsel atıklar, tarıma dayalı endüstri atıkları olarak sıralanır.

Günümüzde enerji tarımı adını verdiğimiz bir tarım türü oluşmuştur. Bu tarım türünde C4 adı verilen bitkiler ( seker kamışı, mısır, tatlı darı,…..vb.) yetiştirilmektedir. Bu bitkiler suyu ve karbondioksiti verimli kullanan, kuraklığa dayalı verimi yüksek bitkilerdir.

Dünya genelinde biyokütle enerji teknolojileri son derece hızlı gelişmektedir. Ülkemizde ise 1996 yılı verilerine göre 5512 BTEP odun , 1533 BTEP bitki ve hayvan atıkları olmak üzere toplam 7045 BTEP enerji elde edilmiştir ve bu rakam yıllık enerji tüketimimizin yaklaşık olarak % 10 ‘una tekabül etmektedir.

( BTEP: Bin Ton Eşdeğer Petrol, MTEP: Milyon Ton Eşdeğer Petrol, GTEP: Milyar Ton Eşdeğer Petrol )
DENİZ KÖKENLİ YENİLENEBİLİR ENERJİ


Deniz dalga enerjisi, deniz sıcaklık gradyent enerjisi, deniz akıntıları enerjisi( boğazlarda) ve med-cezir enerjisi olarak tanımlanabilmektedir. Ülkemiz için üzerinde durulabilecek enerji grubu ise özellikle deniz dalga enerjisidir.

Deniz dalga enerjisinin temelinde yine rüzgar enerjisi yatmaktadır. Ülkemizin Marmara hariç olmak üzere açık deniz kıyı uzunluğu 8210 km civarındadır. Bunun turizm , balıkçılık kıyı tesisleri gibi nedenle en fazla beşte birlik kısmı kullanılabilir ver bu yıllık olarak 18.5 TWh/yıl düzeyinde bir enerji elde edilebilir.
HİDROJEN ENERJİSİ


Doğada bileşikler halinde bol miktarda bulunan hidrojen serbest olarak bulunmadığından doğal bir enerji kaynağı değildir. Bununla birlikte hidrojen birincil enerji kaynakları ile değişik hammaddelerden üretilebilmekte ve üretiminde dönüştürme işlemleri kullanılmaktadır. Bu nedenle elektrikten neredeyse bir asır sonra teknolojinin geliştirdiği ve geleceğin alternatif kaynağı olarak yorumlanan bir enerji taşıyıcısıdır.

Hidrojen karbon içermediği için fosil yakıtların neden olduğu çevresel sorunlar yaratmaz. Isınmadan elektrik üretimine kadar çeşitli alanların ihtiyacına cevap verebilecektir. Gaz ve sıvı halde olacağı için uzun mesafelere taşınabilecek ve iletimde kayıplar olmayacaktır.

2010 yılından itibaren hidrojenin ticari amaçlar için kullanılması düşünülmektedir. Her türlü maliyet göz önüne alındıktan sonra ilk yıllarda benzinden 1.5 –5.5 arası daha pahalı olması beklenmektedir. Fakat gelecek yıllarla birlikte çevresel katkıları da göz önüne alındığı zaman bu maliyetin çok daha aşağılara çekilmesi hesaplanmaktadır.,



Yukarıda kısaca açıklanmaya çalışılan bilgiler ışığında şunu söylemek mümkündür: Yenilenebilir enerji kaynakları da dahil olmak üzere hemen hemen tüm enerji kaynaklarında teknolojik olarak gelişmeler mevcuttur. Enerji bu güne kadar olduğu gibi gelecekte de insanlık için temel bir sorun olma özelliğini sürdürecektir. Bununla birlikte ; Gelecek yıllarda bugün olduğundan daha fazla enerji sağlayan yenilenebilir enerji kaynaklarına sahip olunması da insanlık için uzak bir ihtimal değildir.

Bununla birlikte 2020 yılına kadar yenilenebilir enerji kaynaklarının toplam enerji tüketimine getireceği katkılar ne yazıkki insanlığın ihtiyacı olan enerji rakamlarını karşılamaktan uzak görünmektedir. İnsanoğlunun bugün sahip olduğu teknik seviyeler 2020 yılında toplam enerji ihtiyacımızın maksimum % 12 sinin alternatif enerji kaynaklarından karşılanabileceğini göstermektedir.

TÜRKİYENİN JEOTERMAL HARİTASI

TÜRKİYEDEKİ JEOTERMAL ENERJİNİN KULLANIM ALANLARI


Jeotermal Enerjiden ağırlıklı olarak ısıtmacılıkta (Konut, sera, termal tesis ısıtması), elektrik üretimi endüstriyel uygulamalar, termal turizm ve balneolojik uygulamalarda yararlanılmaktadır. Türkiye’nin jeotermal enerjiyi doğrudan kullanım kapasitesi 1229 MWt’a ulaşmış olup Dünyada ilk 5 sırada yer almaktadır.

Konut Isıtması ve Termal Tesis Isıtması

Jeotermal enerji ile Gönen(Balıkesir), Simav(Kütahya), Kızılcahamam(Ankara),
Narlıdere+Balçova(İzmir), Sandıklı(Afyon), Kırşehir, Afyon, Kozaklı(Nevşehir),
Sarayköy(Denizli), Salihli(Manisa), Edremit(Balıkesir), Bigadiç(Balıkesir) ve Diyadin(Ağrı) de konut ısıtılması yapılmaktadır. Bunun yanında Balçova (İzmir) termal tesisleri ile tedavi merkezi ve Üniversite kampüsü, Simav- Eynal’da kaplıca tesisleri, Kızılcahamam’da Kaplıca tesis ve otelleri, Afyon-Ömer’de kaplıca tesisleri, otel ve moteller, Oruçoğlu ve Hayat turist tesisleri, Gediz’de kaplıca tesisleri, Havza’da
kaplıca tesisleri ve otelleri, Salihli Kaplıca motelleri, Ayder’de kaplıca tesisleri jeotermal enerji ile ısıtılmaktadır. Salihli, Çeşme, Dikili ve Sındırgı'da ise yine merkezi sistem ısıtma için inşaatlar devam etmektedir. Bu sistemlerin dışında ülkemizin birçok yöresinde küçük çaplı bina ve sera ısıtmaları da yapılmaktadır. Güncel uygulamalarda jeotermal kaynakların ısıtmada kullanımı 103.000 konut eşdeğerine ulaşmıştır.

Sera Isıtması

Balçova, Seferihisar, Afyon-Ömer, Sivas-Sıcakçermik, Edremit-Havran, Sandıklı-Hüdai, Urfa- Karaali, İzmir-Dikili ve Sındırgı-Hisaralan’da uygulanmaktadır.

Endüstriyel Uygulamalar

Kızıldere’de jeotermal akışkandan 120.000 ton/yıl karbondioksit üretimi yapılmakta, Gönen’de deri tabaklama, Kızıldere-Sarayköy’de yün ağartmada yararlanılmaktadır.

Termal Turizm Ve Balneolojik Uygulamalar

Balçova, Yalova, Afyon-Ömer-Sandıklı, Gönen, Haymana, Havza ve Bolu’da yapılmış modern tesislerde jeotermal kaynaktan yararlanılarak söz konusu hizmetler verilmektedir. Enerji tüketimi gelişmişliğin ölçütlerinden biri olarak kabul edilmektedir. Gelişmişlik sınırında yer alan Ülkemizdeki yaşam biçimi her geçen gün artan enerji tüketimi yönünde gelişme göstermektedir. Ancak çok çeşitli enerji kaynağına sahip olmakla birlikte mevcut enerji kaynakları tüketimi karşılayamamakta, Türkiye ürettiğinin fazlasını tüketmektedir. Üretim/tüketim dengesizliği enerji ihtiyacının karşılanmasında dışa bağımlılık oranını %65 gibi ciddi bir orana ulaştırmıştır. Eğer yerli enerji kaynaklarında kullanım çeşitlendirilmez ve enerji tüketimindeki artış bu hızla devam ederse ihtiyacın karşılanmasında dışa bağımlılık oranı giderek artacaktır. Bu bağlamda
Türkiye, enerji kaynaklarını en ekonomik ve maksimum yararlanmayı sağlayacak biçimde değerlendirmek ve tükenebilen enerji kaynakları ile yarışacak düzeyde potansiyele sahip olmamakla birlikte yenilenebilir, kirletici etkisi olmayan, çevre dostu, yerli, sürdürülebilen özellikleri ile öne çıkan jeotermal enerji kaynaklarını kullanmak zorundadır. Geniş bir yelpazede kullanım olanağı sunan ve Ülkemizde önemli bir potansiyel oluşturan jeotermal enerji kaynağının fosil enerji kaynaklarının yarattığı olumsuz çevresel etkilerini azaltması yanında ucuz, sürdürülebilir, döviz tasarrufundan dolayı ekonomik kazanımlar gibi nedenlerle var olan enerji kaynakları ile beraber daha fazla kullanılmasını gerektirmektedir. Türkiye ‘de 30 o C üzerinde sıcaklığa sahip 173 adet jeotermal alan bulunmaktadır. Bu alanların tahmin edilen toplam potansiyeli 31.500 MWt’dir. Mevcut jeotermal üretim kuyularından üretilebilecek ve ısıtmaya baz oluşturacak kullanılır kapasite (ispatlanmış, görünür) 2005 sonu itibariyle 2924,71 MWt’dir. Buna 600 MWt dolayında bir değere sahip olan doğal kaynakların kapasiteleri
(ispatlanmış, görünür) de ilave edildiğinde 3524,71 MWt değerine ulaşılmaktadır.
Halen, Türkiye’de jeotermal ısıtma kapasitesi olan 827 MWt’in 635 MWt’lik kısmı şehir- konut, bina ısıtması ve termal tesis ısıtması, 192 MWt’lik bölümünü sera ısıtması oluşturmaktadır. Ayrıca, 402 MWt kapasitede termal turizm (kaplıca) amaçlı kullanım vardır. Dolayısıyla toplam doğrudan kullanım 1229 MWt’dir. Türkiye'de halen işletilmekte olan jeotermal ısıtma sistemlerinde toplam 103.000 konut eşdeğeri jeotermal ısıtma yapılmaktadır. Jeotermal işletmeciliğin sorunları (kabuklaşma, korozyon) tamamen çözümlenmiştir. Elektrik üretimine yönelik 20 MWe’lik Denizli-Kızıldere sahası dışında Aydın-Germencik’te 25 MWe kapasiteli jeotermal elektrik üretim santrali BOT yatırımının çalışmaları devam etmektedir. Aydın-Salavatlı’da 7.951 MWe Binary Cycle jeotermal elektrik üretim santrali kurulmaktadır. Kızıldere Jeotermal Santralinin atığı olan 140 °C ‘lik jeotermal sudan 6.85 MWe kapasiteli, Çanakkale- Tuzla jeotermal alanında 7.5 MWe kapasiteli bir jeotermal elektrik santrali kurulması için üretim lisansı alınmıştır. 10 MWe kapasiteli Simav Jeotermal Elektrik Üretim Santrali proje aşamasındadır. Türkiye’de şu anda elektrik üretimi, jeotermal merkezi ısıtma, karbondioksit üretimi, termal turizm
ve diğerleri ile Türk Milli Ekonomisine jeotermalin katkısı yaklaşık 1.400.000.000 ABD $ olarak hesap edilmiştir. Ayrıca sektörde yapılan toplam istihdam ise 40.000 kişi civarındadır. Ayrıca, mevcut toplam jeotermal elektrik dışı değerlendirmenin kalorifer yakıtı eşdeğeri 2005 itibari ile yılda 870 Milyon YTL/yıl’dır.Türkiye’de hedeflenen 1 Milyon konutun jeotermal ile ısıtılmasında, 8000 MWt kurulu güç olarak karşılaştırıldığında, 1400 MWe’lık bir Nükleer Santralin beş (5) katı, yıllık ısı enerjisi ikamesi olarak karşılaştırıldığında üç (3) katı olmaktadır. Bir başka yaklaşımla, 2 tane Mavi Akım Projesine eşdeğer enerjidir. Mavi akımda 16 Milyar m3/yıl doğalgaz teminine karşın jeotermal ısı potansiyelimiz 30 Milyar m3/yıl doğalgaz eşdeğeridir. Özellikle saklı maliyeti yüksek olan konvansiyonel enerji türleri ile karşılaştırıldığında en düşük maliyet seçeneğini sunar. Jeotermal potansiyelin büyüklüğü, başarılı örnek uygulamaların varlığı, yerli, yenilenebilir, çevre ile uyumlu, sera gazı üretmeyen ve ucuz enerji oluşunun avantajları, sektörü ülke içi ve dışında temsil edebilecek çok sayıda kurum, kuruluş ve sivil toplum örgütlerinin oluşu, aynı akışkanın eşzamanlı olarak çok amaçlı (entegre) kullanım özelliği ve uygulama kolaylığı, güvenli kullanım, yerel ve bölgesel bazda yoğun olarak tüm yıl boyunca istihdam yaratması, kaynağın mevsimlere göre artan/azalan talep alanına göre kullanılabilir olması, termal turizm maksatlı kullanım ile insan sağlığına, sera ısıtması ile hormonsuz, topraksız organik ürünler üretilebilmesine imkan sağlaması,
merkezi konut ısıtması ile yaşam standardının yükseltilmesi ve konforu sağlaması, yerli kaynak olması sebebiyle kullanımının ülke idaresinin kontrolünde olması gibi güçlü yönleri yanında enerji ihtiyacının karşılanmasında kaynak çeşitliliğinin artırılması bakımından zaman geçirilmeden ülke ekonomisine kazandırılması gerekmektedir. Özellikle düşük sıcaklıklı jeotermal kaynaklar, tarihin eski dönemlerinden beri kaplıca olarak kullanılmakta, bunun dışında bir ticari uygulaması bulunmamaktaydı. Halbuki artık Dünyada jeotermal kaynaklar yeni uygulama alanları ile insanlığın hizmetine sunulmuş ve bu konuda büyük yatırımlar yapılmıştır. Özellikle çevre kirliliği yaratmayacak enerji kaynaklarına yönelim, bu kaynağın önemini daha da arttırmıştır. Ancak Ülkemizde jeotermal enerji ile ilgili arama-araştırma, geliştirme ve kullanım haklarını düzenleyen, günün ihtiyaçlarını karşılayabilecek bir yasanın bulunmayışı çeşitli sorunlar yaratmaktadır. jeotermal enerjinin aranmasında, uygulanmasında ortaya çıkan sorunların önlenebilmesi ve ekonomik olarak kullanılabilmesi için bilimsel ve teknik esaslar çerçevesinde inceleme ve etüt yaparak; kaynak varlığının tam olarak ortaya çıkarılması, kaynaktan daha fazla yararlanılması, kaynak israfının ve çevre kirliliğinin önlenmesi, temiz ve sağlık amaçlı bir entegre kullanımın yaygınlaştırılması uygulamasına en sağlıklı şekilde ve süratle geçilebilmesi için yasal bir düzenlemenin acilen yapılması gerekmektedir. Yasal boşluk özellikle, 1926 yılında çıkarılan, 927 sayılı “Soğuk ve Madensuları ile Kaplıcaları” düzenleyen yasayla doldurulmaya çalışılmıştır. Yine bu yasa gereği uygulamalar İl Özel İdareler yetkisinde yürütülmüştür. Hem yasanın yetersizliği, hem de İl Özel İdarelerinin teknik yetersizliği uygulamada bir çok olumsuzluklara neden olmuştur. Örneğin Bursa Emniyet Müdürlüğü konunun uzmanı olmayan bir şirkete sondaj yaptırarak, kuyunun kontrolsüz akışına neden olmuş, böylelikle çevredeki tarihi kaplıcaların kaynağı kuruduğu gibi, sıcak ve basınçlı su çevreye yayılarak tehlike yaratmıştır. Gönen’de ise, kapasite fazlası bilinçsizce açılan kuyular, rezervuar dengesinin bozulmasına ve kaynağın kurumasına sebep olarak
şehir ısıtma sistemi çalışmaz duruma gelmiştir. Böylelikle yapılan yatırım atıl hale getirildiği gibi halktan toplanan paralar karşılığında hizmetin verilmemesinden dolayı halk mağdur edilmiştir. Verilebilecek daha bir çok olumsuz örnek, jeotermal enerjinin bugünkü teknoloji ile aranıp bulunmaması ve kullanılmamasından yaşanmış, ayrıca hepsi de Valiliklerin izin ve kontrolleri altında gelişmiştir. Bu yapı altında İl Özel idarelerin kontrol ve denetiminde uygulanacak jeotermal yasası benzeri sorunların yaşanmasına, kaynağın iyi değerlendirilmemesine ve hatta jeotermal sahalardaki rezervuar dengelerinin bozulmasına dolayısıyla bu kaynağın yenilenebilir ve sürdürülebilir özelliklerinin ortadan kalkmasına neden olacaktır. Yasal boşluğun yarattığı sakıncalar, uygulamalarda ortaya çıkan sorunlar, yasa hazırlıklarına ilişkin gelişmeler göz önünde bulundurulduğunda, amaçlanan, hedeflenen, izlenmesi ve yapılması gereken
ilkeler ile tüm faaliyet aşamalarının kontrol ve değerlendirmelerin, belli bir birikimi gerektirdiği, uygulama, pratik, yorum, bilim-teknik ve teknoloji, uzman disiplin ve kurumun devrede olmasının, “olmazsa olmaz” şart olduğu, dolayısıyla bu kaynaklara bağlı yürütülecek tüm faaliyetlerin ehil ellerde olmak zorunda olduğu sonucuna ulaşılmaktadır.

1970 li yıllarda ortaya çıkan enerji sorununun dünya ölçeğindeki darboğazını
düşündüğümüzde, mevcut yerli enerji hammadde kaynaklarımızdan en ekonomik ve verimli şekilde faydalanmamız kaçınılmaz görünmektedir. Bu kaynaklarımızdan ülkemizdeki mevcut konutların %10 nu yani yaklaşık 1milyon konutu ısıtacak potansiyelimiz olduğunu, diğer enerji kaynaklarına göre daha ucuz ve çevre dostu temiz bir enerji olduğunu, entegre olarak kullanılabileceğini ve en önemlisi de yerli ve yenilenebilir bir kaynak olduğunu bilmek, ve bu verili durum üzerinden politikalarımızı oluşturmak zorundayız. Bu politikaları oluşturmanın birinci adımını ise yasal düzenlemeler oluşturmaktadır. Çünkü kanunlar uygulanacak politikalarının yolunu ve yöntemlerini betimleyen yazılı metinlerdir. Ancak ne yazık ki geçtiğimiz hafta TBMM Enerji sanayi maden ve teknoloji komisyonunda karara bağlanarak genel kurula inmesi beklenen tasarı ülkenin önemli bir doğal kaynağı olan jeotermal olanaklarımızın talan edilmeden, verimli, etkin ve kamu yararı doğrultusunda değerlendirilmesine önemli katkılar sunmaktan oldukça uzaktır. Bu konuda odamızn da katıldığı komisyonlarda önemli bir meslek alanımız olan jeotermal kaynaklarımıza yönelik olarak ihtisas odası olan odamızın görüşleri dikkate alınmamıştır.

TÜRKİYEDEKİ JEOTERMAL ENERJİ

Jeotermal sistemlerin geliştiği ülkeler, bilinen bazı tektonik ve/veya aktif volkanik kuşaklar üzerinde bulunmaktadır. Ülkemizde de genç tektonizma ve volkanizma yaygın olarak gelişmiştir. Aktif faylarla sınırlı grabenler ve yaygın genç volkanizmaya bağlı olarak gelişen doğal buharların, hidrotermal alterasyonların ve sıcaklığı 25-103 oC arasında değişen 600 ün üzerindeki sıcak su kaynağının varlığı, ülkemizin önemli bir jeotermal enerji potansiyeline sahip olduğunu göstermektedir. Türkiye jeotermal kaynak haritasına bakıldığında tüm kaynakların, ülkemizde özellikle 1999 marmara depremlerinden sonra toplumun gündemine giren “deprem üreten fay”hatlarında olduğu gözlenir. Jeotermal kaynaklar özellikle bu diri faylar nedeniyle yeryüzüne ulaşırlar. Yani faylar deprem ürettiği gibi bizlere böyle doğal zenginliklerin oluşmasında önemli rol
oynuyorlar. Anadoluda kullanılan “Her külfetin bir nimeti vardır” deyimi bu olayı ne de güzel betimliyor…

Türkiye jeotermal potansiyeli bakımından, Avrupa’da ilk, Dünya’da ise yedinci ülke
konumundadır. Sadece kaynakların doğal boşalımlarına göre potansiyel 600 MWt civarındadır. Açılan kuyularla kullanılabilir potansiyel 3524 MWt‘a ulaşmıştır.
Jeolojik konumu nedeniyle ülkemiz jeotermal sistemler açısından önemsenir bir potansiyele sahiptir. Ancak bu önemli yeraltı kaynağımızdan yeterince yararlandığımızı söyleyemiyoruz. MTA Genel Müdürlüğü tarafından yapılan çalışmalar sonucu hazırlanan envantere göre 1000 dolayında jeotermal akışkan ve mineralli su kaynağının varlığı bilinmektedir. Bu varlığın sürdürülmekte olan jeolojik çalışmalarla artacağı da tahmin edilmektedir.

Türkiye’ De Elektrik Üretimine Uygun Sahalar

Ülke genelinde yaygın olan bu enerji kaynağına yönelik günümüze kadar yapılan çalışmalar sonucunda Dünya standartlarına uygun olarak düşük(20-70oC), orta(70-150oC) ve yüksek(> 150oC) sıcaklıklı olmak üzere 173 adet jeotermal saha keşfedilmiştir. Bu sahalardan Denizli- Kızıldere Sahası (242 °C), Aydın - Germencik -Ömerbeyli Sahası (232 ° C), Manisa-Alaşehir- Kurudere Sahası(184 o C), Manisa-Salihli-Göbekli Sahası(182 o C), Çanakkale- Tuzla Sahası ( 174 ° C), Aydın-Salavatlı Sahası (171 °C), Kütahya-Simav Sahası (162 °C), İzmir- Seferihisar Sahası (153 °C), Manisa- Salihli-Caferbey Sahası (150 °C), Aydın-Yılmazköy Sahası (142 °C), Aydın Sultanhisar(145 °C), İzmir-Balçova(136 °C) ve İzmir-Dikili Sahası (130 °C) içerdiği akışkan sıcaklığına göre elektrik üretimine uygundur.
Konut Isıtmacılığına Uygun Sahalar
Türkiye’deki jeotermal sahaların % 55’i gibi önemli bir bölümü konut ısıtmacılığına uygun
sıcaklıkta jeotermal akışkan içermektedir. 50 oC alt sınırına göre konut ısıtmacılığına uygun 92 adet saha bulunmaktadır.

TÜRKİYENİN JEOLOJİK YAPISI VE JEOMORFOLOJİK ÖZELLİKLERİ

Türkiye genel olarak yer şekilleri ve
jeolojik bakımdan çeşitlilik gösteren bir ülke olması yanında ortalama yükseltisi (1131 m.) fazla olan bir ülkedir. Yerküre üzerinde Türkiye'nin bulunduğu alan bütün jeolojik devirler içinde en hareketli olan sahadır.

(birinci zaman) kadar geçen süre içinde Anadolu yarımadası çok farklı oluşumlara sahne olmuştur.
Türkiye'de bugün görülen reliyef şekilleri dördüncü zamanda

oluşmuştur. Bu dönemde dikkati çeken sonucu Anadolu bloku bütünü ile yükselmiş kıvrımlar yanında yer yer kırılmalar, çanaklaşmalar ve volkanizma olayları neticesinde lav

hareketler
platoları,

volkan konileri meydana gelmiştir. Bu bakımdan ülkemizdeki temel yer şekillerini (
Dağlar,
, ovalar) olmak üzere üç grupta toplayabiliriz.

1-Dağlar

Genel olarak iç kuvvetlerin eseri olan dağlar ülkemizin farklıbölgelerinde farklıbiçimlerde karşımıza çıkarlar. Bu bakımdan bazıbölgelerimizde yan basınçlar neticeinde Alp sistemine bağlısıradağlar oluşurken, kimi yerde de sert kütlelerin kıvrıla-mayıp eprojenik hareketlerle yükselmesi neticesinde ortaya çıkan yüksek kütleler dağlarımeydana getirmiştir. Bazıbölgelerimizde ise kırıklar boyunca yüzeye çıkanlavların birikmesi ile dağlar ortaya çıkmıştır. Buna göre ülkemizde farklıbölgelerde farklı biçimde görülen dağlar sıradağlar, tekdağlar, kütlesel dağlar olmak üzere üçgrupta incelenebilir

1.1. Sıradağlar

Genel olarak Alpin hareketler neticesinde meydana gelen bu dağlar ülkemizde en genişalanıkaplarlar. Karadeniz ve Akdeniz Bölgelerinde Kuzey Anadolu (Karadeniz dağları); ve Toroslar adıaltında dizi teşkil edecek şekilde uzanan bu dağlar kıyıdan itibaren birden yükselirler. Kuzey Anadolu "Karadeniz Sıradağları" dağları kıyıya paralel birkaç sıra halinde uzanır. Kıyı dağları ve iç sıralar şeklinde uzanan bu sıralar birbirinden oluk şekilli vadiler ile ayrılmıştır. Batı ve Doğu Bölümde yüksek olan dağlar orta bölümde (
Yeşilırmak-

Kızılırmak) arasında alçalırlar. Batı Karadeniz Bölgesinde kıyıdan içeriye doğru Küre "İsfendiyar" dağları, Bolu-Ilgaz dağları, Köroğlu dağları ve Sündikenler olmak üzere üç dağlık alan dikkati çeker. Bunlar içinde 2550 m.'yi bulan yükseltisi ile
Ilgaz dağları en yüksek kesimi oluşturur. Orta

bölümde kıyıkesimde yer alan dağlar, Ordu ile Kızılırmağın aşağıkeseminde
Canik dağları olarak adlanır. Bunların yükseltisi yer yer 1000-1500 m.'ler arasında değişir.

İç kesimde ise Deveci ve Çamlıbel dağları daha küçük diziler halinde görülürler.Doğu bölümünde görülen dağlar yüksek ve sarp oluşlarıile dikkat çekerler. Kıyıkesimde Giresun dağları ve doğu Karadeniz dağları olarak anılan dizinin gerisinde "Güneyinde" Gümüşhane, Rize, Yalnızçam kütleleri yükselirken bunların güneyinde Otlukbeli, Mescit, Kargıpazarı,

dağları uzanır. Derin vadi olukları ile birbirinden ayrılan bu diziler üzerlerinde çok az yerde geçitlere rastlanır. Bunların içinde en önemlileri Rize-Of arasıkıyışeridini Erzurum'a bağlayan Dağbaşıbeli, Sürmene'yi Bayburt'a bağlayan dağgeçidi, Trabzon, Erzurum transit yolu üzerinde Zigana geçididir.

Güneyde Akdeniz Bölgesinde dikkati çeken sıradağlar Toros Dağları olarak bilinir. Toroslar Kuzey Anadolu sıradağları gibi kıyıya tam olarak paralel uzanış göstermezler. Batı Toroslar, Orta Toroslar, Güneydoğu Toroslar-Amanus Dağları olmak üzere üç kısımda ele alınmaları doğru olur. Batı Toroslar Antalya körfezinin kıyıları boyunca yay biçiminde uzanırlar. Kuzeyde Göller Yöresinde ise bu yaylar birbirlerine yaklaşırlar. Batı Toroslar Batıda Teke ve Menteşe Yöresinin Güneyine kadar Beydağları, Elmalı Dağları, Katrancık ve Boncuk Dağları dizisi halinde devam ederken Doğuda ise Akçalı, Geyik, Dedegöl,Kuyucak, Erenler sırası yer alır. Antalya körfezinin iki kıyısında uzanan bu dağlar tamamen kalker kayaçlardan meydana geldiklerinden çok sayıda karstik şekil (Dolin, polye, uvala, düden, mağara, yer altı deresi vb.) içerirler. Bu dağlar içinde Beydağlar'daki Akdağ zirvesi 3086 m. ile en yüksek noktadır.


Orta Toroslar ise Güneybatıda



Taşeli platosu ile Kuzeydoğuda uzun yayla arasında uzanırlar. 3000 m.'yi geçen yükseltilere sahip olan bu dizi içinde Bolkar, Aladağ kütleleri ile Binboğa dağlarıdikkat çeker. Burada 3734 m.'yi bulan yükseltisi ile Aladağ

en yüksek nokta olur. Bu dizinin Güneydoğusunda

İskenderun körfezinin doğusunda Güneybatı Kuzeydoğu doğrultusunda uzanan sıra Amanuslar'dır. Torosların dışyayınıteşkil eden bu sıra Kahramanmaraşyakınlarında Doğuya doğru bükülür ve Ahır, Engizek,

Malatya, Gördük, Maden,

Akdağ,

Muş, Aydınlı ve

Bitlis Dağlarından oluşan Güneydoğu Toroslar dizinin doğu ucunu oluşturan Hakkari Dağlarında son bulur. Bu uzun dışyay üzerinde özellikle doğu uçta

Hakkari kesiminde yer alan Cilo Dağı 4168 m. bulan yükseltisi en yüksek noktayı oluşturur. Burada
Şemdinli,

Şırnak arasında ve

Hakkari kuzeyinde dik, eğimli keskin sırtlı birbirine

paralel sıralar oluşturan küçük diziler içinde

Karadağ, Sat, Sümbül, Samur, Altın, Tantanin gibi dağlar dikkati çeker.

1.2. Tek Dağlar

Bu tipe giren dağlar genelde ülkemizin iç bölgelerinde dikkati çekerler. Bu dağların teşekküllerinde volkanizma olayları kadar epirojenik hareketler sonucunda kütlesel yükselmeler ile ortaya çıkanlar yanında ayrıca aşınmaya direnç gösteren eski temele ait kayaçların yükseltilerini korumaları neticesinde görülen kütleleri de sayabiliriz. Bunlar içinde çatlaklar boyunca mağmanın yüzeye çıkmasıneticesinde ortaya çıkan volkaniklere örnek olarak

İç Anadolu'nun Güneybatısındaki Erciyes, Melendiz, Hasandağı ile Doğu Anadolu Bölgemizde dikkati çeken Tendürek, Süphan, Büyük ve Küçük Ağrıile Nemrut Dağlarısayılabilir. Ülkemizde volkanik yapıda olmayan başlıca tekdağlar ise İç Anadolu'da Kuzey kesimde Elmadağ, İdris Dağı, İç-batıAnadolu eşiği üzerindeki Türkmen dağı, Akdağ, Simav Dağıile

Uludağ, Şapha-ne, Murat, Honaz Dağları ve

Marmara Bölgesinin Güneybatı kesimindeki Kazdağı olarak belirlenir.

1.3. Kütlesel Dağlar

Bu dağlar Doğu Anadolu Bölgemizde çoğunluktadır. Teşekküllerinde hareketlerinin rolü büyüktür. Bunlar yan basınçlar kıvrılma ve kırılmalar ile şekillenmiş kütlelerdir. Şerafettin Dağları, Şakşak Dağları, Karasu-Aras Dağları bu tipe örnek olarak gösterilebilir. Bu dağlara ayrıca Ege Bölgesinde dikkati çeken Madra, Kozak

kütleleri ile Aydın Dağları, Bozdağlar ve Manisa Dağı kütleleri ilave edilebilir. Bu kütleler bölgenin yapı hatlarına uygunluk gösterip yükselmiş blokları horstları oluştururlar. Ayrıca İçbatı Anadolu eşiği üzerinde Güney kesimde görülen Sultan
Dağları da kütlesel dağlara örnek olarak gösterilebilir.

2. Platolar

Ülkemizin Kuzey ve Güneyinde yer alan dağların ortasında kalan kesimi genelde ortalama yükseltisi 1000 m.'yi bulan plato görünümündedir. Plato alanlarıülkemiz de geniş sahalar kaplar, hemen her coğrafi bölgemizde farklı şekillerde teşekkül etmiş platolar ile karşılaşılır. III. zaman yerkürenin pek çok yerinde ülkemizde de olduğu gibi bir sükun devresidir. Bu dönemde dışfaktörlerin etkisiyle reliyef aşınarak büyük ölçüde düzleşmişve alçalmıştır. Neojen sonundan itibaren IV. zamanda başlayan iç kuvvetlerin hareketleri ile ise bu defa Anadolu bloğunda yükselme başla-

mıştır. İşte bu dönemde ortaya çıkan düzlük alanlar genelde ülkemizdeki plato sahalarını oluşturmuştur.
Ülkemizde platolarıgenel olarak dört tip halinde ele alabiliriz. Bunlar peneplen platoları, Karstik platolar, Lav platoları, Hafif yarılmış aşınım platolarıdır.

2.1. Peneplen Platoları
2.2. Karstik Platolar
2.3. Lav Platoları
2.4. Hafif Yarılmış Aşınım Platoları

3. Ovalar

Türkiye'de ovalar diğer bir deyişle düzlük alanlar yüzölçümümüz içinde son dere-

ce az yer kaplar. Ülkemizin ancak %8'i düzlük alandır. Ülkemizde teşekkül biçimlerine göre çok çeşitli ova tipiyle karşılaşılır. Bunlarışöyle sıralayabiliriz: Delta ovaları, Kıyı ovaları, Tektonik Çöküntü ovaları, Hafif yarılmış birikim ovaları, Dağ eteği ovaları, Eski Göl tabanıovaları, Karstik ovalar, Lav ve tüflerden meydana gelen ovalar. Birbirinden farklıbiçimlerde teşekkül etmişbulunan bu ovalar genelde kıyıbölgelerimizde alçak düzlüklerden oluşurken, iç bölgelerimizde yüksek düzlükler şeklindedir. Kıyı bölgelerimizdeki ovalar genelde deniz seviyesinden başlamak üzere 200-300 m. yükseltiye çıkarlarken, yer yer 15-25 km, genişlik gösterip uzandıkları gibi iç kısımlara doğru 120-150 km. kadar girdikleri de olur.

3.1. Delta Ovaları
3.2. Kıyı Ovaları
3.3. Vadi Boyu Ovaları
3.4. Tektonik Çöküntü Ovaları
3.5. Eski Göl Tabanı Ovaları
3.6. Karstik Ovalar
3.7. Lavların Meydana Getirdiği Ovalar

Kısacası;
Türkiye kuzey yarım küresinde ortalama bir mevkide eski dünya karalarının birbirlerine en çok yaklaştıklarıkesimde Asyanın batısında yer alan Anadolu yarımadasıüzerinde izdüşüm olarak 779452 gerçek alan olarak ise 814578 km saha kaplayan bir Ortadoğu ülkesidir. 36-42 kuzey enlemleri ile 26-45 doğu boylamlarıarasında kalan ülkemiz üç taraftan denizlerle çevrilidir. Alpin kuşak içinde yer alan ülke ortalama yükseltisinin (1131) fazla olması yanında oldukça arızalı bir reliyefe sahiptir.

Türkiye yer şekilleri bakımından çeşitlilik "dağ, plato, ova" gösteren bir ülkedir. Birbirindenfarklı şekillerin meydana gelmesinde başrolü Pleistosendeki hareketler oynamıştır. Bu dönemde Anadolu Yarımadası bütünü ile yükselmiş kenar kesimlerinde ise kırıklar meydana gelmiştir, daha sonra ise iç bölgelerdeki blokların oynamalarısonucu volkanizma olaylarıbaş göstermiş genç volkan konileri meydana gelmiştir.

Ülkemizde yer şekillerinin başlıcasıolan dağlar çok genişbir alan kaplar. Önemli olanlarıise "Kuzey Anadolu" Karadeniz dağları, Istrancalar, Güneyde batı, orta, doğu ve güneydoğu olmak üzere Toros dağları, Marmara bölgesinde Samanlı Dağları, Uludağ, Ganos dağları, Kazdağı, Ege bölgesinde Murat dağı, Honaz dağı, Samsun dağı, Manisa dağı, Bozdağlar ve Aydın dağları ile Beşparmak dağları, İç ve Doğu Anadoluda ise sönmüş volkan konileri Melendiz, Erciyes, , , Nemrut, Tendürek, Büyük ve Küçük Ağrıdağları olarak sayılabilir.

MADENLERİN KULLANIM ALANI

A. Demir
Yerkabuğunda en çok bulunan metaldir. Tüm metaller içerisinde en çok kullanılandır ve tüm dünyada üretilen metallerin %95�ini oluşturur.
Ülkemiz bu maden bakımından oldukça zengindir. Düşük fiyata ve yüksek dayanıklılık özelliklerine sahip olduğundan birçok alanda bu madenden faydalanılır.
Demir volkanik faaliyetlerin sık olduğu arazilerde oluşan madenlerden biridir.
Kullanıldığı alanlar
Otomotiv,
Gemi gövdesi yapımı,
Binaların yapısal bileşeni,
Dayanıklı ev eşyaları yapımında kullanılır.
Çıkarıldığı yerler:
Karabük,
Divriği (Sivas),
Simav(Kütahya),
Hekimhan(Malatya),
Eymir(Balıkesir).
B. Bakır
Altına benzemesiyle bakır, bugünde önemini yitirmemiştir.
Kırmızımsı bir metal olan bakır, doğal ortamda, kayalarda, toprakta, suda ve havada bulunur. Bilinen tüm canlılar için olmazsa olmaz bir elementtir. Kolay işlenebilmesi ve renginin Demirden sonra ülkemizdeki en önemli madendir. Bakır volkanik faaliyetlerin fazla olduğu arazilerde yaygın olan madenlerimizdendir.
Kullanıldığı alanlar:
Elektrik, elektronik sanayisinin ham maddesi,
Elektrik ve telefon tellerinde,
Süs ve mutfak eşyalarının yapımında kullanılır.
Çıkarıldığı yerler:
Murgul(Artvin)
Küre(Kastamonu)
Maden(Elazığ)
C. Bor
Bor madeni ilk bakışta beyaz bir kayayı andırıyor. Çok sert ve ısıya dayanıklı olan bu maden, doğada tuz şeklinde bulunmaktadır. Roket yakıtından diş macunu yapımına kadar her alanda kullanılan bir madendir. Dünya bor rezerv dağılımına bakıldığına ülkemiz %72�lik payla Dünya�da ilk sırada yer alır.
Kullanıldığı alanlar:
Metallurji sanayinde (Ergimeyi hızlandırıcı ve Çeliğin sertleştirilmesi),
Nükleer uygulamalarda,
Organik kimya sanayinde,
Cam, seramik, deterjan vb. sanayilerde,
Yanmayı önleyici maddelerde,
Dericilik, fotoğrafçılık ve ilaç yapımında kullanılır.
Çıkarıldığı yerler;
Bigadiç, Sındırgı, Susurluk (Balıkesir),
M. Kemalpaşa(Bursa),
Seyitgazi(Eskişehir),
Emet(Kütahya).
D. Krom
Çelik grisi renginde, parlak, çok sert, iyi cilalanabilen ve paslanmayan metalik bir elementtir.
Ülkemiz, krom madeni bakımından dünyanın en zengin ülkelerinden biridir. Ülkemizin dışarıya en çok sattığı madendir. Ayrıca krom çıkarma bakımından da ülkeler arasında başta gelenlerdendir.
Kullanıldığı alanlar:
Madeni eşya kaplamacılığında
Çelik yapımında kullanılır.
Çıkarıldığı yerler:
Guleman(Elazığ),
Fethiye, Köyceğiz, Milas (Muğla),
Orhaneli(Bursa),
Acıpayam(Denizli)
E. Boksit
İnce taneler ve katı killer halinde görülür. Alüminyumun ham maddesidir Ülkemizin en zengin rezerve sahip olduğu madenlerden biridir.
Kullanıldığı alanlar:
Uçak yapımında,
Otomobil yapımında,
Elektrik malzemesi yapımında,
Ev eşyası yapımında kullanılır.
Çıkarıldığı yerler:
Seydişehir(Konya),
Akseki(Antalya),
Milas(Muğla),
Saimbeyli(Adana)
F. Cıva
Doğada sıvı halde bulunan tek madendir. Tıpta, eczacılıkta, termometrelerde ve fotoğrafçılıkta kullanılır.
Kullanıldığı alanlar:
Tıpta,
Eczacılıkta,
Termometrelerde,
Fotoğrafçılıkta kullanılır.
Çıkarıldığı yerler:
Ödemiş(İzmir),
Sarayönü(Konya),
Banaz(Uşak),
Gönen(Balıkesir)
G. Kükürt
Limon sarısında, katı bir cisimdir. Doğada yaygın olarak bulunan bir elementtir. Eski volkanların yakınında doğal halde bulunur.
Bağcılıkta önemli yeri vardır. Asmaların ve sebzelerin yapraklarında üreyen bakteriler kükürtlü bileşiklerle yok edilir.
Kullanıldığı alanlar:
Yapay gübre,
Oto lastiği,
Kâğıt,
Patlayıcı madde yapımında,
Kimya ve boya sanayinde kullanılır.
Çıkarıldığı yerler:
Keçiborlu(Isparta),
Sarayköy(Denizli),
Simav(Kütahya)
Diyadin(Ağrı)
H. Fosfat
Kullanıldığı alanlar:
Suni gübre,
Çimento,
Cam ve kimya sanayisinde kullanılır.
Çıkarıldığı yerler:
Mazıdağı(Mardin),
Kilis
I. Zımpara Taşı
Çeşitli kesici, törpüleyici ve silici aletlerin yapımında kullanılan zımpara taşı yönünden ülkemiz çok zengindir.
Kullanıldığı alanlar:
Kesici,
Törpüleyici,
Silici aletlerin yapımında kullanılır.
Çıkarıldığı yerler:
Tire(İzmir),
Manisa
Söke(Aydın),
Milas(Muğla),
Tavas(Denizli).
J. Manganez
Kullanıldığı alanlar:
Çeliğe sertlik kazandırmak ve direncini artırmak için kullanır.
Çıkarıldığı yerler:
Uşak,
Afyon,
Muğla,
Adana,
Erzincan,
Artvin,
Trabzon.
K. Mermer
Ülkemiz mermer bakımından zengindir.
Kullanıldığı alanlar:
Mezar taşları yapımında,
Merdivenlerde
Mutfak tezgâhlarında
Çıkarıldığı yerler:
Afyon,
Kütahya,
Marmara Adası,
Kırşehir,
Tokat,
İzmir,
L.Volfram(Tungsten)
Çok sert olması nedeniyle özel sanayi çeliği olarak kullanılır.
Kullanıldığı alanlar:
Demiryolu yapımında,
İş makineleri yapımında,
Uçak ve gemi yapımında,
Ampullerde enerjiyi ışığa çevirmede kullanılır.
Çıkarıldığı yerler:
Uludağ(Bursa)
M. Asbest
Diğer bir adı Amyant olan bu maden 14 bin °C sıcaklığa dayanıklıdır.
Kullanıldığı alanlar:
Isıya dayanıklı araç ve gereçlerin yapımında kullanılır.
Çıkarıldığı yerler:
Eskişehir
Bursa
Erzincan
Hatay

TÜRKİYEDE MADEN YATAKLARI HARİTASI